Mamografi Oyuncak Değildir!

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın konuşmaları gündeme damgasını vurdu. Terlevizyonlarda sık sık yapılan konuşmalarda erken teşhis amaçlı olarak kadınların 300lu yaşlardan itibaren mamografi çektirmeye gitmeleri söyleniyor. Kanser olmaktan korkan bazı kadınlar ise mamografiyi aylık bir turin haline getirebiliyor. Bunun sonucunda da gereksiz yere zararlı ışınlara maruz kalıyorlar. Ayrıca Rasim Bey, bu tür makinelerin en küçük riskleri bile göz önüne çıkardıklarını ve sonucunda da kendiliğinden geçebilecek kanserleri bile tedaviye başlatmaya ittiklerini söylüyor. Hem de insana verdiği stres de cabası..

Biz sıradan insanlar ve kadınlar olarak kime inanacağımızı, ne yapacağımızı şaşırmış haldeyiz. Bir profesörün söylediğini diğeri anında çürütebiliyor. Şimdi bakalım Küçükusta neler söylüyor:

“90 bine yakın kadın üzerinde gerçekleştirilen 25 senelik çalışma, mamografi taramalarının meme kanserine bağlı ölümleri azaltmadığı gibi mamografilerin fizik muayeneye üstünlükleri olmadığını, kanser teşhisi konan her 5 kadından birinin ‘aşırı teşhise’ maruz kaldığını gösteriyor.

Bu geniş kapsamlı ve titiz araştırma, meme taramalarının pek çok kadına ameliyat, kemoterapi ve ışın tedavisi gibi gereksiz, üstelik de hayati riskleri olan işlemler yapılmasına sebep olduğunu iddia edenlerin eline güçlü bir koz daha vermiş oluyor.

BMJ’ de yayınlanan çalışmada Kanada’ da 40-59 yaşlar arasındaki 89 bin 835 kadın rastgele iki gruba ayrılarak bir grup 5 sene süreyle mamografi yapılarak diğeri ise sadece fizik muayene ile 25 sene süreyle takip ediliyor (1).

5 senelik tarama döneminde 44 bin 925 kişiden oluşan mamografi kolundaki 666, 44 bin 910 kişiden oluşan kontrol kolundaki 524 kadında invazif meme kanseri tespit ediliyor; ilk gruptan 180 ikinci gruptan 171 kadın ölüyor.

25 senelik takip sonunda ise mamografi kolunda 3 bin 250 ve kontrol grubunda 3 bin 133 kadında meme kanseri teşhis edilirken bunların sırasıyla 500 ve 505’ i ölüyor.

Buna göre, “mamografi taramaları kadınlarda meme kanserinden ölümleri azaltmıyor”!

Araştırmadan çıkan ikinci önemli sonuç ise, tarama ile tespit edilen kanserlerin yüzde 22’ sinin “aşırı teşhis” olması.

Bu, meme kanseri teşhis edilen her 5 kadından birine hiçbir faydası olmayacak ameliyat, kemoterapi veya ışın tedavisi yapılmasına ve bu işlemlerin komplikasyonlarına maruz kalması anlamına geliyor.

Duktal karsinoma in situ (DKİS) adıyla bilinen pre-kanseröz lezyonlar da dikkate alındığında “aşırı teşhis oranı her üç kanserden birine yükseliyor”.

DKİS, sadece mamografi ile teşhis edilebilen, süt kanalları ile sınırlı olan ama genellikle mastektomi dâhil cerrahi olarak tedavi ediliyor.

Kanser miyim stresi bile yeter!

Mamografinin meme kanserinden ölümleri azaltmaması ve aşırı teşhisin getirdiği zararlar bir tarafa tüm dünyada milyonlarca kadın ‘kanser stresine’ giriyor, hayatı zehir oluyor.

Mamografideki şüpheli bir lezyon yüzünden gereksiz biyopsiler ve diğer tetkikler de işin cabası.

Mamografilerin sağlık bütçelerine getirdiği yükün de mutlaka dikkate alınması icap ediyor.

Mamografileri layıkıyla değerlendirebilecek ‘uzman’ olmaması, mamografi aletleriyle ilgili teknik sorunlar da çok önemli ama bunların farkında olan ve dile getiren kimse yok.

Bizdeki rakamları tam olarak bilmiyorum ama USA’ da senede 37 milyon kadına mamografi yapılıyor.

Birçok Avrupa ülkesinde de 50-69 yaş arasındaki kadınların yüzde 90’ ı en azından bir mamografiye sahip.

Haddinden fazla mamografi!

BMJ’ ye “Haddinden fazla mamografi” başlıklı bir makale yazan ve mamografiyi prostat kanseri için yapılan PSA taramasıyla kıyaslayan Dr. Kalager “Her iki tarama da aşırı teşhis bakımından birbirine benziyor ve bu kanserlerden ölümler üzerine çok az etkileri var” diyor (2).

Mamografilerin sanıldığı gibi “hayat kurtarıcı” olmadığı sonucuna varan araştırmaların sayısı her geçen gün artıyor.

Zaten 40-70 yaş arası kadınlarda yapılan otopsilerde her 10 kadından 4’ ünde hiçbirinin farkında olmadığı “lezyonlar” bulunmuş olması bunun en kuvvetli delili.”

Yani mamografi işini abartmadan kendimizi 50li yaşlarda gözlem altına almalıyız. Tabii ailesinde risk faktörleri olan kişiler istisnadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir